Önemli olan ne söylediğin değil, nasıl söylediğin
Birçok Amerikalı gibi biz de çoğu zaman kendi aksanımızın farkında değiliz. Ancak herkesin bir aksanı vardır – bu ana dilinizin aksanı ya da ikinci dilinizin aksanı olabilir. Aksan, bir bireyin belirli bir dili nasıl telaffuz ettiğidir. Aksan, sessiz ve sesli harflerin bir kombinasyonunu ve süre, ritim, vurgu, perde, tonlama ve ses yüksekliği gibi prozodik özellikleri içerir. Bir ana dil aksanı, kişinin bölgesine – nereden geldiğinize – ve hatta kültürel grubuna göre değişebilir. Minnesota’dan gelen insanlar “yah” veya “you betcha” veya “like totally” veya “hella” kullanarak İngilizceyi çok farklı bir şekilde konuşurlar. “Minnesota” aksanı İskandinav ve Kanada lehçelerinden etkilenmiştir. Norveç’te büyük bir Norveçli göçmen nüfusu vardır ve bu da konuşma özelliklerinin çoğunun geldiği yerdir. New York Yahudi aksanı sadece geliştiği bölgenin (New York) değil, aynı zamanda kültürün de bir ürünüdür; Yidiş ve İbranice’nin ağır etkileri, artık İbranice veya Yidiş konuşmasalar bile insanların konuşma şeklini etkilemektedir. Neyin saf bir aksan olduğuna dair fikirlerin var olduğu yer sadece Amerika Birleşik Devletleri değildir. Pek çok ulus içinde, dilin diğer formlarından daha “saf” ve “resmi” kabul edilen diller bulunabilir. Örneğin Kastilya İspanyolcası genellikle “saf” olarak kabul edilir. İkinci tür aksan, anadili farklı bir dil olan bir kişinin İngilizce konuşmayı öğrenmesiyle ortaya çıkan ikinci dil aksanlarıdır. Bir kişinin bir aksanın yerine başka bir aksan koyabilme derecesi, büyük ölçüde ikinci dilin öğrenildiği yaşa bağlıdır. Ayrıca, çocuklar genellikle ikinci veya üçüncü bir dili kolaylıkla öğrenebilirken, aynı durum birçok yetişkin için geçerli değildir. Ergenlik çağına geldiğimizde aksanımızın beynimizde yerleşik hale geldiği düşünülmektedir. Bundan sonra aksanımızı değiştirmek çalışma gerektirir! İngilizce konuşmayı bir yetişkin olarak öğrenen bir kişinin, bağlılığı, zekası ve motivasyonu ne olursa olsun, tıpkı anadili İngilizce olan bir kişi gibi konuşmasını beklemek gerçekçi değildir. Avusturya doğumlu Arnold Schwarzenegger gibi insanlar İngilizceyi çok net konuşurken aksanlarını asla kaybetmezler. Eğer ana dili İngilizce olan bir toplulukta bulunduysanız aksanınız daha az belirgin olabilir. Toplulukta geçirilen sürenin uzunluğu ve telaffuz farklılığının türü ya da ilgili fonolojik kural da bir kişinin ikinci bir dili ne ölçüde aksansız konuşabileceğini belirlemede önemli bir rol oynar. ABD’ye gelen göçmenler bazen aksan azaltma dersleri alırlar. Ancak Amerika giderek çok kültürlü bir ulus haline geldikçe “aksan” kavramı da değişebilir. Giderek artan bir şekilde, yabancı aksanlar istisnadan ziyade norm olarak görülüyor. Bazı aksanlar her zaman olumlu bir çağrışıma sahip olmuştur: Örneğin Fransız aksanları, İrlandalı ve Avustralyalı film yıldızlarının aksanlarını ve hatta Güney Afrika aksanıyla Charlize Theron’u seviyoruz. ABD’de İngilizce öğrenen bir ESL öğrencisi olarak, yerel halkla iletişim kurmak dili kavramak için harika bir yoldur. Her zaman bir aksana sahip olmanın, başka birinin dilini öğrenmek için uğraştığınız anlamına geldiğini ve çoğu yerel halkın bunu takdir edeceğini unutmayın.
Ana dili İngilizce olan kişilerle konuşurken – Öncelikle, anlıyormuş gibi yapmayın. Karşınızdaki kişiden biraz yavaşlamasını isteyin çünkü onu anlamakta zorluk çekiyorsunuz.
İkinci olarak, cümleleri bir araya getirirken de acele etmeyin ve karşınızdaki kişiden sabırlı olmasını isteyin. Yeni bir dil öğreniyorsunuz ve bu zordur.
İhtiyacınız olduğunda başkalarından yardım isteyin. Çeşitliliğe saygı dil ve konuşmaya da genişletilebilir. Bunu açıklayarak başkalarını, genellikle belirli konuşma kalıplarıyla ilişkilendirilen klişeler ve önyargılarla yüzleşmeye teşvik edersiniz. Günün sonunda aksanınız evinizden size kalan bir başka hatıra, hem de çok değerli bir hatıra!
Ne kadar çok dil bilirseniz, o kadar çok insan olursunuz.(Tomáš Garrigue Masaryk)